30. Oktober 2019

Aşina – Nazlı Pektaş

english + turkish

Familiar – Nazlı Pektaş

Şakir Gökçebağ part deciphers, part conceals the mundane images of industrial production in a circulation that treads from the local to the universal. The objects Gökçebağ selects for his artistic production are beyond being objects of use and ready-made, and instead are artistic materiel such paint, marble, stone, paper and canvas. These objects assume a new form by departing their true meanings, but without banishing their first meanings. Clothespin, tray, nails, pokers and sieves… While becoming “something” new, they signify an abstract or a surreal view on the one hand, while on the other hand they adopt a new way of seeing following the intervention of the artist. This dual existence constitutes the core of Gökçebağ’s production. As the artist plucks objects out of their daily context, he adds as well as subtly subtracts from them, creating alternative planes of meaning and the objects in this dual existence, having lost a lot as they transform their identities, are reborn in the playground Gökçebağ creates with their recognition being replaced by a familiarity.

Şakir Gökçebağ’s objects are sculptures and installations that seem to suddenly leap out of the realities to which spectators throw familiar glances. Occasionally also approached via photographs, the objects lay claim to the extraordinary new existence of the mundane and place the function of the objectivity into the invisible space within the geometric installation and the presence of the sculpture. When that thing we assume to be a clothespin is a work that consists of hundreds of pieces, your view is assaulted by a new form. Though sundered, fragmented and clustered new things attempt to settle in the familiar chambers of memory, the eye can only avoid recognition by disengagement. The desire to recognise, know and capture is replaced by a game of familiarity as it moves away.

For the artist who produces ways of seeing against the nature of the object, it’s possible to argue that form constitutes the leading element of his artistic production. However, when the content unites with the new and the different offered by the form, we encounter an attitude that challenges the boundaries of the nature of the object. This is a defiance against the given, as well as a mischievous revolt. For Gökçebağ, the creative universe begins with looking at objects around him. Shoes, belts, clothespins, umbrellas, carpets… They’re there to be cut, to be bent, to be multiplied. As these acts occur in view of the possibilities offered by those objects, the artist’s true question is revealed: how certain are you of what you know and see?

This question constitutes the politics of Gökçebağ’s language of production. How much can we trust memory and perception? Are the geometric planes constituted by tri-dimensional objects on the wall or on the ground similar to sudden manifestations of differences in social life? Is it the complication of a single thing that confuses and complicates our simple equations? Moving on from objects, questions may be multiplied. From 1990s onwards, the language of production of the artist, who has inquired into the perceptual structure of the viewer, parts new planes of meaning through means of post-production. What he accomplishes with objects is to experience anew. Carpets, nails, peas… Whatever he uses, he disregards the function and grapples with it through its form, as if it’s a mere line… You may liken this act of creation to any artistic activity, but the materiel is a useable object and through Gökçebağ’s intervention, as well as via the accompaniment of mathematics, it becomes new. Summarising with the words of Nicolas Bourriaud, through postproduction, the artist sheds the interpretative standpoint. This shedding is a break, signifying that all that has been imposed so far could be completely different. By settling into things, Gökçebağ renders them familiar via time and space.

Opening at Baksı Museum, Familiar is an exhaustive summary of the artist’s language of production. The main body of the exhibition consists of the familiar looks directed towards mundane objects. Featuring previous works, alongside regionally-specific textures and objects, Familiar is an exhibition that touches upon the spirit of Anatolia, as well as revealing the strong bonds woven by Gökçebağ between the local and the universal over the years. Following his migration to Germany, the artist has demonstrated references to his own cultural geography through the exhibitions he has opened both in Turkey and abroad and reminds the viewers of the issues of identity and belonging, as well as the geographic mutuality of the materiel. The works featured in the exhibition are locale-specific productions. Most of them have been purchased in Bayburt or its vicinity. Obviously, there are also objects acquired from elsewhere. The objects are both local and are of frequent use by Gökçebağ. In this sense, the exhibition encompasses a view familiar to the residents of Bayburt, whereby the artist’s dialogue with objects is included with that which is local. Gökçebağ is an incorrigible adherent of experimentation. For instance, the infinite repetition of horseshoe nails in the exhibition are reminiscent of infinite possibilities. Trying perfect solution for countless times, the artist selects his final composition from amongst the possibilities that are concluded graphically or calligraphically. Interwoven, encircling or superimposing things find their own rhythm through the artist who, like an orchestra conductor, pursues an aesthetic perfectionism. At times, you may struggle to comprehend that what you view is a thorn. At times, you may appear difficult to perceive that the geometric composition on the wall is a poker… Nails as motifs, textures becoming pictures, trays resembling tripartite textures… They urge the viewer to recognise their represented reality through minute clues.

Adopting a modernist expression and transforming abstract geometry and an orderly formalism into a powerful language both in his photographs and installations, Şakir Gökçebağ subjects the object to a mathematical experiment through a universal language. His works at Baksı are those in which the local meets the universal through a mathematical balance and a modernist view.

Familiar is an exhibition that is linked spatially to the landscapes touched by the artist, and temporally to the memory of objects.

turkish

Aşina – Nazlı Pektaş

Şakir Gökçebağ, endüstriyel üretimin sıradan görüntülerini, yerelden evrensele uzanan bir dolaşım içinde hem saklar hem de kendine has ipuçlarıyla deşifre eder. Gökçebağ’ın sanat üretimi için seçtiği nesneler, kullanım nesnesi ve hazır nesne olmanın ötesinde boya, mermer, taş, kâğıt, tuval gibi sanatçının malzemeleridir. Bu nesneler, gerçek anlamlarından koparak ama asla ilk anlamlarını unutturmayarak yeni bir forma bürünürler. Mandal, sini, süpürge, diken, halı, nal çivisi, egiş*, elek… Yeni bir “şey” olurken; bir yandan soyut yahut sürreal bir bakışı işaretler, öte yandan da izleyicinin, sanatçının müdahalesinden sonra karşılaştığı yeni bir görme biçimine sahip çıkar. Bu ikili olageliş Gökçebağ’ın üretimin merkezini oluşturur. Sanatçı, gündelik yaşamın içinden söküp çıkardığı eşyalara, aldığı kadar ekleyip; hissettirmeden eksilterek alternatif anlam düzlemleri yaratır ve bu ikili oluş içinde nesneler, pek çok şey yitirip kimliklerini değiştirirken Gökçebağ’ın yarattığı oyun alanında, bilinirliklerinin yerine geçen aşinalıkla yeniden var olurlar.

Şakir Gökçebağ’ın nesneleri, izleyicinin tanıdık bakışlar fırlattığı gerçekliklerinden, birdenbire fırlayan, dönüşmüş heykeller ve enstalasyonlardır. Zaman zaman fotoğraflar aracılığıyla da yakınlaşılan nesneler; sıradan olanın olağanüstü yeni varlığını sahiplenerek, nesnelliklerinin işlevini; yerleştirmenin, geometrik düzenlemenin ve heykelin varlığında görünmez bir boşluğa yerleştirirler. Mandal olduğunu tahmin ettiğiniz o şey yüzlerce parçadan oluşan bir eser olduğunda bakışınız yeni bir biçimin istilasına uğrar. Kesilmiş, parçalanmış, eklenmiş yeni şeyler belleğin aşina odacıklarına yerleşmeye çalışsa da göz, tanımaya sürüklenmekten ancak uzaklaşarak kurtulur. Yakınlaştıkça malzemeyi tanıma/bilme/yakalama isteği yerini uzaklaştıkça çoğalan aşinalık oyununa bırakır.

Eşyanın tabiatına aykırı görme biçimleri üreten sanatçı için biçim, sanat üretiminin ağırlık noktasını oluşturur denebilir. Lakin içerik, biçimin sunduğu yeni ve farklı ile birleştiğinde; nesnenin doğasının sınırlarına meydan okuyan bir tavırla karşılaşırız. Bu bir yandan verili olana bir başkaldırı diğer yandan da muzip bir aykırılıktır. Gökçebağ için yaratıcı evren, yakınındaki eşyalara bakmakla başlar. Ayakkabı, kemer, mandal, şemsiye, halı… Kesilmek, bükülmek, çoğaltılmak için oradadır. Bu eylemler o eşyanın kendiliğinde getirdiği imkanlar eşliğinde gerçekleşirken sanatçının asıl sorusu ortaya çıkar: Bildiklerimizden ve gördüklerimizden ne kadar eminiz?

Bu soru, Gökçebağ’ın üretim dilinin politikasını oluşturur. Bellek ve algıya ne kadar güvenebiliriz? Üç boyutlu sıradan işlevleri olan nesnelerin duvarda yahut yerde oluşturdukları geometrik düzlemler, toplumsal hayatın içindeki birdenbire ortaya çıkıveren farklılıklar gibi midir? Bizi şaşırtan ve bildiğimiz basit denklemleri zorlaştıran, tek bir şeyin karmaşıklaştırılmış hali midir? Nesnelerden hareketle sorular çoğaltılabilir. 1990’lardan günümüze izleyicinin algı yapısını sorgulayan işler gerçekleştiren sanatçının üretim dili, postprodüksiyonun sonuçları eşliğinde yeni anlam düzlemleri aralar. Burada nesnelerle yaptığı şey yeniden tecrübe etmektir. Sini, halı, çivi, fasulye… Kullandığı her neyse, işlevini düşünmeden geometrik bir form yahut bir çizgi gibi ele almak ve onlardan yeni kompozisyonlar yaratmaktır olagelen… Bu yaratma eylemini herhangi bir sanatsal faaliyete benzetebilirsiniz lakin burada malzeme kullanılabilir bir eşyadır ve Gökçebağ’ın müdahalesiyle matematiğin de eşliğinde ‘yeni’ olur. Nicolas Bourriad’nun sözleriyle özetlersek sanatçı postprodüksiyon ile bir şeyi yorumlama duruşundan sıyrılır. Bu sıyrılama bir kopuştur ve dayatılmış olan her şeyin başka türlü de mümkün olabileceğini işaretler. Gökçebağ, şeylerin içine yerleşerek onları zaman ve mekân eşliğinde izleyene aşina kılar.

Baksı Müzesi’nde açılan Aşina, sanatçının üretim dilinin kapsamlı bir özeti. Serginin gövdesini, sıradan nesnelere yönelen aşina bakışlar oluşturuyor. Önceki işleri ile beraber bölgeye özgü doku ve nesnelerle ürettiği yeni işlerini izlediğimiz Aşina; bir yandan Anadolu’nun ruhuna dokunan diğer yandan da Gökçebağ’ın uzun yıllardır, yerel ve evrensel arasında dokuduğu bağı güçlü sözlerle ortaya seren bir sergi. Almanya’ya göç ettikten sonra hem yurt dışında hem de Türkiye’de açtığı sergilerde kendi kültürel coğrafyasına ait göndermeler de içeren üretimleri bir yandan kimlik ve aidiyet meselelerini akla getiriyor diğer yandan türlü malzemenin coğrafyalar arası ortaklığını… Sergide gördüğümüz nesneler mekâna özgü üretimler. Pek çoğu Bayburt ve çevresindeki yerel üreticilerden satın alınmış. Elbette içlerinde başka coğrafyalarda da kullanılan nesneler var. Hem yöreye özgü hem Gökçebağ’ın hep kullandıkları. Sergi, bu yönüyle sanatçının nesnelerle girdiği diyaloğu yerel olanın içine dahil ederek Bayburtlu izleyicinin de aşina olduğu bir bakışı kapsıyor. Gökçebağ iflah olmaz bir deneyselliğin takipçisidir. Örneğin sergide karşımıza çıkan nal çivilerinin sonsuz tekrarları, sonsuz olasılıkları çağırır. Mükemmel sonuçları defalarca deneyen sanatçı bazen grafik bazen de kaligrafik bir dille sonlandırdığı kurgusunu bu olasılıklar arasından seçer. İç içe geçen, daireler oluşturan, üst üste binen şeyler, estetik mükemmeliyetçiliğin peşindeki bir sanatçının orkestra şefliğinde kendi ritimlerini hep bulur. Bazen baktığınızın küçük bir diken olduğunu anlamakta zorlanabilirsiniz. Duvardaki geometrik kompozisyonların egiş* olduğu çok zor akla gelir… Motif olan çiviler, resme dönüşen dokular, çintemaniyi çağrıştıran siniler… Temsil ettikleri gerçekliklerini küçük ipuçları eşliğinde izleyeni tanımaya sürükler. Modernist bir anlatım biçimini sahiplenerek soyut geometrik ve düzenli bir biçimciliği hem fotoğraflarında hem de enstalasyonlarında güçlü bir dile dönüştüren Şakir Gökçebağ nesneyi, evrensel bir dille matematiksel bir deneye tabi tutar. Baksı’daki üretimleri; yerel olanın evrenselle, matematiksel bir denge ve modernist bir bakışla bütünleştiği işlerdir.

Aşina; mekânsal olarak Baksı ile birlikte sanatçının dokunduğu coğrafyalara; zamansal olarak da eşyaların belleğine bağlı bir sergidir.

* Egiş: Tandırda kullanılan demirden bir alet.

error: Content is protected !!