english + turkish
Öykü Özsoy in conversation with Şakir Gökçebağ
ÖYKÜ ÖZSOY (ÖÖ) In some of your works, you distort the original function of everyday ordinary objects such as shoes, brooms, umbrellas, and coat hangers, and reinterpret and rearrange them. Through this strongly humorous artistic attitude, which also makes reference to Marcel Duchamp’s ready-mades in terms of the materials you use, viewers witness a familiar object installed in a context that they had not previously experienced. Thus, they encounter propositions containing endless possibilities about the boundaries, uses, and definitions of the objects figuring in these works. When did you start doing these installations and what was your motivation? What are your criteria for choosing which objects to use?
ŞAKİR GÖKÇEBAĞ (ŞG) By now, a century has passed since the ready-made first made its appearance. I began making these works about half as long ago… When I was a child, I always made my own toys. Back then, I would always carry a pocketknife with me. Of course, the aim there was to make toys; to occupy myself in some way, not with purchased things but by transforming stuff I found around me that were of no use. Or else, to make use of what was available, to bring together unrelated objects, to perform functional transformations. In other words, it was both ready-made, and also, unwittingly, arte povera. Perhaps this process, which began out of boredom, evolved through various stages into what it is today. The awareness that all of this could be an art took a long time to develop.
Because my interest lies in the ordinary objects around us, I am one of the lucky people who has found what he was looking for in life right beside him. I am content with what I have around me. Things that everybody knows, that is. The familiarity of the object is important for me. I transform them in one way or another. After all, the natural state of the object should also be perceivable so that my conceptual contribution can be noticed. If, somehow, I transformed an unfamiliar object, the beginning-and-end relationship could not be established, and my contribution would not be understood. This is why the objects I choose are always universal objects. I mean, things that anyone around the world can recognize at first glance. Little-known local objects can also work, but then their comprehensibility will also remain local. Besides familiarity, there’s also the problem of comprehensibility. I always say: “My works don’t need Gombrich”. Whether a child or an intellectual, everyone can analyze them one way or another. What is important here is not necessarily that both understand the same thing…
Ordinary objects produce an out-of-the-ordinary result that is spare and simple and has references — and sometimes has an indirect humor. Then, — as in Fluxus — inaccessible art can become accessible, incomprehensible art can become comprehensible. And humor is the added spice.
ÖÖ Another material that is as significant as the everyday objects you use in your works are oriental rugs and the spatial interventions you make with them. For the new wall installation “Cosmos” featured in the exhibition, you also use an oriental rug which is torn into pieces. What was the starting point for this work? What is the reason for choosing oriental rugs? What kind of process do you follow in these installations?
ŞG There is basically no difference between oriental rugs and other objects. In addition to being objects in and of themselves, they also have a very strong relationship with space. At the same time, they are made up of very small parts. All this is enough for me to do something with these rugs. In oriental rugs, there’s also the factor of labor. Although it is not directly perceived, this pointillistic, as much as meditative structure lends itself well to reconstruction. Formal manipulations focusing on this aspect make references to the macro and micro-cosmos. Let’s say it’s a different evaluation of the cosmos of which we, too, are a part.
Creating series became part of my art. I like to see all the possibilities that an idea has to offer. My installations using oriental rugs are all called “Reorientation”. We could also call it rethinking or reinterpretation. We also have the East-West encounter here. This rethinking is both an analysis and a synthesis.
As for the question of process: First, the idea takes shape. For this you need a spark, an image. I draw this idea in pencil. Then this idea waits its turn — perhaps for years — in the ideas file. Once in a while I look at it again, take it one stage further. This is generally a step toward simplification and purification. I call it the “wordless cartoon stage”. Sometimes I prefer its initial state. The next stage is to apply it experimentally in my studio, either partially or completely. The idea can change at this stage. Even in the exhibition space, I can make last-minute changes. The part I enjoy most is creating visual concepts in pencil, and later with objects.
ÖÖ Do you use, or do you think of using any other textile material in your artistic practice?
ŞG Using textile as a material has always been of interest to me, especially if we approach it in the context of a repeating form, of motif, texture, and eastern calligraphic approaches. Actually, this approach could be in the DNA of almost everyone living in Turkey as it is situated between East and West.
turkish
Şakir Gökçebağ ile Öykü Özsoy söyleşisi
ÖYKÜ ÖZSOY (ÖÖ) Yapıtlarınızın bir kısmında, ayakkabı, süpürge, şemsiye, elbise askısı gibi gündelik, sıradan nesneleri tanımlanmış kullanım biçimlerini bozarak ve yeniden yorumlayarak düzenliyorsunuz. Malzeme kullanımı açısından Marcel Duchamp’ın hazır nesnelerine de referans veren, mizah yönü kuvvetli bu sanatsal tavırla, izleyiciler, tanıdık bir nesnenin, daha önce deneyimlemedikleri bir bağlamda kurgulanmasına şahit oluyorlar. Böylece yapıtlara konu olan nesnelerin sınırları, kullanımı ve tanımı üzerine sonsuz olasılıklar içeren önermelerle karşılaşıyorlar. Bu yerleştirmelere ne zaman başladınız ve motivasyonunuz neydi? Kullanacağınız nesneleri hangi kıstaslara göre belirliyorsunuz?
ŞAKİR GÖKÇEBAĞ (ŞG) Şimdilerde ready-made’in (hazır yapım) üzerinden yüz yıl geçmiş. Benim bu işlere başlamam ise neredeyse onun yarısı kadar bir süre önce… Çocukluğumda kendi oyuncaklarımı kendim yapardım hep. O zamanlar cebimde çakı eksik olmazdı. Tabii burada amaç oyuncak yapmak; satın alınmış değil, etrafımda bulduğum işe yaramayan şeyleri yeniden dönüştürerek bir şekilde kendimi meşgul etmek. Veya elde olanı değerlendirmek, ilgisiz objeleri bir araya getirmek, işlevsel dönüşümler yapmak. Yani hem ready-made hem de farkında olmadan arte povera. Belki de can sıkıntısına karşı başlayan bu süreç, çeşitli safhalarla bugünkü durumuna evrildi. Bütün bunların bir sanat olabileceği bilinci ise çok zaman aldı.
İlgi alanım etrafımızdaki sıradan nesneler olduğu için, hayatta aradığını yanı başında bulmuş şanslı insanlardan biriyim. Etrafımda olanla yetiniyorum. Herkesin bildiği şeyler yani. Nesnenin tanınırlığı benim için önemli. Onları bir şekilde dönüştürüyorum. Sonuçta nesnenin doğal halinin de algılanıyor olması gerekir, ki kavramsal katkım fark edilsin. Eğer bilinmeyen bir objeyi bir şekilde dönüştürürsem, başlangıç— sonuç ilişkisi kurulamaz ve benim katkım anlaşılmaz. O nedenle seçtiğim objeler hep evrensel objelerdir. Yani bütün dünyada herkesin ilk bakışta tanıyabileceği şeyler. Az bilinen lokal objeler de olur ama o zaman anlaşılırlık da lokal kalır. Tanınırlığının yanında bir de anlaşılırlık meselesi var. Hep söylerim “Benim işlerimin Gombrich’e ihtiyacı olmaz”, diye. İster bir çocuk ister bir entelektüel, herkes kendince bir çözümleme yapar. Burada önemli olan, her ikisinin de aynı şeyi anlamaları değildir…
Sıradan nesneler yalın, sade göndermeleri olan — bazen de doğrudan olmayan bir mizah ile — sıradışı bir sonuca ulaşır. Ulaşılamaz sanat — Fluxus’ta olduğu gibi — ulaşılabilir, anlaşılamaz sanat anlaşılabilir olur. Mizah da bu işin baharatıdır.
ÖÖ Yapıtlarınızda kullandığınız gündelik nesneler kadar belirleyici bir diğer malzeme de, şark halıları ve bunlarla yaptığınız mekânsal müdahaleler. Sergide yer alan yeni duvar yerleştirmeniz “Kozmos” için de bir şark halısını parçalayarak kullanıyorsunuz. Bu yapıtın çıkış noktası neydi? Şark halılarını seçmenizin sebebi nedir? Bu yerleştirmelerde nasıl bir süreç izliyorsunuz?
ŞG Şark halıları ile diğer nesneler arasında temelde bir fark yok. Tek başına bir obje olmalarının yanı sıra mekânla ilişkileri çok kuvvetli. Aynı zamanda da çok küçük parçaların bir araya gelmesi ile oluşuyorlar. Bütün bunlar bu halılar ile bir şeyler yapmam için yeterli. Şark halısında bir de emek söz konusu. Her ne kadar doğrudan algılanmasa da puantilist, bir o kadar da meditatif bu yapı yeniden kurgulamaya çok elverişli. Bu yönüne odaklanarak yapılan formal manipülasyonlar makro ve mikro kozmosa göndermeler yapıyor. Bizim de içinde bulunduğumuz kozmosun farklı bir tespiti diyelim.
Seri işler yapmak benim sanatımın bir parçası oldu. Bir fikrin mümkün olan bütün olasılıklarını görmek isterim. Şark halıları ile yaptığım yerleştirmelerin ortak adı “Reorientation”. Yeniden ele alma, yeniden yorumlama da diyebiliriz. Burada Doğu – Batı karşılaşması da söz konusu. Bu yeniden ele alma hem bir çözümleme, hem de bir sentez.
Süreç konusuna gelince: Önce fikir oluşur. Bunun için de bir kıvılcım, bir imaj gerekir. Kurşun kalemle bu fikri çizerim. Sonra bu fikir, fikirler dosyasında — belki de uzun yıllar — sırasını bekler. Arada bir tekrar bakar, bir ileri aşamaya götürürüm. Bu daha çok sadeleşme, yalınlaşma yönünde olur. Ben buna “yazısız karikatür aşaması” diyorum. Bazen de ilk halini tercih ederim. Bir sonraki aşamada ise atölyemde kısmen ya da tamamını deneysel bir anlayışla uygularım. Fikir bu aşamada da değişebilir. Hatta sergi mekânında bile son dakika değişiklikleri yapabilirim. Benim için işin en zevkli tarafı kurşun kalemle, daha sonra da nesnelerle görsel konseptler üretmek.
ÖÖ Sanatsal pratiğinizde başka bir tekstil malzemesi kullanıyor musunuz ya da kullanmayı düşünüyor musunuz?
ŞG Malzeme olarak tekstili kullanmak her zaman ilgi alanımda olmuştur, özellikle de ona bir formun tekrarı, motif, tekstur ve doğulu kaligrafik yaklaşımlar bağlamında yaklaşırsak. Bu yaklaşım aslında, Doğu – Batı arasındaki Türkiye’de yaşayan hemen herkesin DNA’sında olabilir.